Atlas Okyanusu’ nun kıyısında turuncu çatılı, bol tepeli, İstanbul’un ikiz kardeşi Lizbon’a biz hayran kaldık ve dolu dolu geçen 5 günlük bir seyahat yaptık. Portekiz’in başkenti ve en büyük şehri olan Lizbon’un yaklaşık 3 milyon nüfusu var. Roma ve İstanbul gibi o da 7 tepeli . Diğer Avrupa ülkelerine göre yolculuk süresi biraz uzun ama bu gözünüzü korkutmasın. Gittiğinize değecek,şimdiden söyleyelim. Tatilinizde sadece Lizbon ile sınırlı kalmayabilir bizim gibi trene atlayıp civardaki diğer kasabaları max 1 saatlik yolculuklar yaparak gezebilirsiniz.
Lizbon , bize yoğun iş tempomuzun arasında; bahar ayında yazı yaşatan havası,aşka getiren tepeleri, parkları,bahçeleri,sahil kasabaları ile ilaç gibi geldi. Yiyebileceğiniz en leziz deniz mahsülleri ve uygun fiyatlar da cabası.
Şimdi sıra geldi 5 gunluk seyahatimizde neler yaptık,nerelere gittik sizlerle paylaşmaya..
-Lizbon’a Türkiye’den Thy’nin direk uçuşları bulunuyor. Yol dediğim gibi biraz uzun 4 saat 15 dakikalık bir uçak seyahati ile Lizbon Portela Havalimanı‘na ulaşıyorsunuz.Avrupa’da ki en uzun uçuşlardan bir tanesi ve saat farkımız 2 saat .
Lizbon Havalimanı’ndan Şehir Merkezi Ulaşım
-Lizbon Havalimanından şehir merkezine ulaşımda bizce en uygun ve kolay yöntem metro kullanmak. Ama otobüs yada taksi kullanmak isteyenler için onlar da mevcut tabiki.
- Metro
-Havalimanında işlerinizi bitirdikten sonra her zaman olduğu gibi metro tabelalarını takip ettiğinizde havalimanın hemen dışında bulunan metro istasyonuna ulaşabilirsiniz.Lizbon Havalimanı metronun kırmızı hattında bulunuyor.Şehir içi ulaşım kısmında metro ile ilgili biraz daha detaylı bilgiler var oradan inceleyebilirsiniz.
- Taksi
-Havalimanından taksi ile merkeze ulaşmak isterseniz 15-20 euro gibi bir rakam tutuyor.Ama yinede binmeden önce fiyat sormayı ve pazarlık yapmayı unutmayın.
- Otobüs
-Otobüs kullanmak isteyenler Lisbon Airport Bus ile Comercio Meydanı ve Cais de Sodré‘ye havalimanından ulaşım sağlayabilirsiniz. Otobüsler havalimanından 07:00 – 23:00 arası , Cais de Sodré’den 07:45 – 23:30 arası çalışıyor.Tek yön bir kişi 3.5 euro ücret alıyorlar.
Lizbon’da Şehiriçi Ulaşım
-Gittiğimiz şehirler de ilk tercihimiz şehri yürüyerek keşfetmek ama Lizbon küçük bir şehir değil ve her yere yürüyerek gitme imkanınız pek olmuyor ayrıca bol bol yokuş çıkmanız da gerekiyor. Bu yüzden bazen toplu taşımaya ihtiyaç duyabiliyorsunuz.
-Toplu taşıma ücretlerine gelirsek; VİVA Vivagem adında kartlar var.Bunları gişelerden ya da metro istasyonlarındaki makinalardan 0.50 cent karşılığında alıyorsunuz.Tek seferlik bilet 1.4 euro, 24 saatlik bilet ise 6 euro. VİVA Vivagem kartını metro, tramvay, otobüs, asansör ve füniküler sistemlerinin hepsinde kullanabiliyorsunuz.
-Eğer 24 saatlik yükleme yaparsanız verilen fişi atmayın çünkü kart okumada sıkıntı çıkarsa fişi gösterip yolculuğunuza devam edebilirsiniz.
- Metro
-Kırmızı,yeşil,mavi ve sarı olmak üzere 4 hat ve 46 duraktan oluşan Lizbon metrosu hemen hemen her istediğiniz noktaya sizi ulaştırıyor.Metronun çalışma saatleri sabah 06:30’dan gece 01:00′ kadar. Lizbon’da da diğer birçok Avruğa şehrinde olduğu gibi metroya binerken turnikelere bastığınız kartı ,metrodan çıkmak için tekrar basmanız gerekiyor. Bu nedenle kartlarınızı atmayın.
- Tramvay
-Lizbon’nun tarihi sarı tramvayları şehrin simgelerinden biri.Gerçekten sarı rengiyle çok hoş görünüyorlar ama içine girince durum biraz değişiyor.Çünkü bizim binmek istediğimiz kadar diğer turistler bu tramvayların peşinde 🙂 Hal böyle olunca genelde tıklım tıklım seyahat ediyorsunuz ama olsun buralara kadar gelmişken binmeden olmaz.
-Nostaljik tramvayın en meşhur hattı olan 28 numaralı tramvay Praça do Moniz‘den kalkarak Campo Ourique‘ye kadar gidiyor. Şehir turu yapmak isterseniz görmeniz gereken yerlerin çoğundan geçiyor. Lizbon’un en eski mahallesi olan Alfama semtine de bu tramvay ile çıkabilirsiniz.
–Praça da Figueria‘dan kalkan 15 numaralı tramvay ile Belém bölgesine ulaşabilirsiniz.15-20 dakika içinde son durak Belém Tower’da inebilirsiniz.
-Tramvayda, Portekiz insanının sabrına ve hoş görüsüne şahit olduğumuz bir olay da yaşadık . Tramvay yoluna bırakılan bir araç nedeniyle yarım saate yakın beklemek zorunda kaldık. En sonunda tramvayın içindeki yolcular ve yoldan geçenler aracı kaldırıp kenara çektiler ve alkışlar eşliğinde yolumuza devam ettik. Hoşumuza giden kısım ise,bunu neşeli bir şekilde güle oynaya yapmalarıydı. Dakikalarca beklememize rağmen tramvay şöforu dahil hiç kimse homurdanmadı bile ve arkada oluşan uzun araç kuyruğundan tek bir korna sesi bile gelmedi 🙂
-Tekrar hatırlatalım VİVA Vivagem kartınız tramvaylarda geçiyor. Eğer kartınız yoksa tramvayda 2.8 euro tek yön parası ödemeniz gerekli.
Lizbon’da Konaklama
-Lizbon’a gidecekler için gönül rahatlığıyla kalabilecekleri bir otel tavsiye etmek istiyoruz. Marques De Pombal Meydan’ında bulunan, Marques De Pombal metro istasyonuna 1 dk yürüme mesafesinde ki Hotel Florida. Şuana kadar Avrupa’daki seyahatlerimiz arasında konakladığımız en güzel oteldi. Otelde her odaya ünlü bir hollywood yıldızı,ünlü bir yönetmen ya da bir film karakterinin adı verilmiş. Bizim odamız Alman yönetmen Wim Wenders‘tı. Odalar çok büyük ve çok güzel dekore edilmiş.Banyosu çok geniş ve temizdi.Otelin genel temizliği de çok iyiydi.Otelden çıkıp Avenida da Liberdade’den Rossio Meydan’ına yürüyerek ulaşmanız 15 dakika sürüyor.Metro ile giderseniz eğer en fazla 5 dakikada merkezde oluyorsunuz.Erken rezervasyon yaparsanız uygun fiyatlara kalmanız mümkün. Biz erken rezervasyon yaptırmanın avantajı ile 4 gece iki kişi 270 euro ücret ödedik.
Lizbon’da Gezilecek Yerler
-Lizbon, turuncu çatılı evleri, muhteşem manzaralar sunan seyir terasları, eski mahalleleri, tarihi meydanları ve yapılarıyla size keşfetmek için bir çok seçenek sunuyor. Tatilin bittiğinde hiç ayrılmak istemeyeceğiniz bir şehirdesiniz.
- Rossio Meydanı ve Çevresi
-İşte şehrin merkezi ,kalbi sayılacak Rossio Meydanı daha yaygın adıyla Dom Pedro IV Meydanı‘ndan anlatmaya başlayalım.Orta Çağ’dan beri şehrin ana meydanlarından biridir kendisi.Lizbonluların ve turistlerin uğrak noktası olan meydan her daim kalabalık.Burası bir çok etkinliğe,mitinge,kutlamalara ev sahipli yapıyor.Meydana girdiğinizde sizi karşılayan bronz heykel meydana da adını veren Dom Pedro IV‘ya ait. Bir diğer önemli yapı ise 1840 yılında inşa edilmiş Teatro Nacional D. Maria II. Meydanın çevresinde butikler,kafeler,restoranlar ve oteller bulabilirsiniz.
-Heykelin sol tarafındaki sokaktan girdiğinizde ufak ama güzel bir meydan olan Praça da Figueria‘ya çıkıyorsunuz.Sizi burada King John I heykeli karşılıyor.Heykelin çevresindeki küçük tezgahlara bakabilir ya da bir kaç güzel fotoğraf çekip yolunuza devam edebilirsiniz.
-Rossio Meydanın’ın hemen arka sokağında, yiyecekler bölümünde de bahsedeceğimiz meşhur A Ginjinha‘nın önünden geçerek 1241 yılında kurulmuş olan Igreja de São Domingos‘u ziyaret edebilirsiniz.Kilisenin içine girdiğinizde ilk olarak kolonlardaki kırıklar dikkatimizi çekiyor, kasıtlı bu hale getirilmiş gibi duruyor ama işin aslı pek de öyle değil. 1755 yılında büyük Lizbon depreminde kilise neredeyse tamamen yıkılmış. 1807 yılında tekrar inşa edilen kilise 1959 yılında bu sefer de yangında büyük hasar alımış ve kent meclisi kararıyla geride kalan enkaz onarılmış ve bugünkü halini almış.
-Rossio Tren istasyonu da bu meydanda bulunuyor. Sintra’ya giden trenler bu istasyondan kalkıyor.
-Rossio meydanına Av.da Liberdade‘dan yürüyerek ulaşabileceğiniz gibi ,metronun mavi hattında Restauradores durağında ya da yeşil hattaki Rossio durağında inerek ulaşabilirsiniz.
- Rua Agusto
-Rossio Meydanı ile Praça do Comercio ( Ticaret Meydanı )’ yu birbirine bağlayan, Lizbon’un en önemli caddelerinden bir tanesi. Trafiğe kapalı olan bu caddede ünlü markaların mağazaları, restoranlar ve kafeler bulunuyor.
-Caddenin sonuna ulaşınca sizi önce Arco da Rua Agusto karşılıyor. 1755 yılındaki büyük depremden sonra tekrar inşa edilen şehrin anısına yapılan Zafer Takı, Lizbon’da en etkileyici yapılar arasında yer alıyor. Takın üzerinde ünlü kaşif Vasco da Gama ve ünlü devlet adamı Marques de Pombal‘ın heykeli bulunuyor.Takın altından geçince Praça do Comercio ve Tejo Nehri karşınıza çıkıyor.
-Rua Agusto’nun sağ tarafında Rua dos Sapateiros‘un girişinde sağlı sollu yerel deniz ürünleri lokantaları bulunuyor.Deneme fırsatımız olmadı ama burnumuza gelen kokular çok güzeldi, aklınızda bulunsun.
- Elevador de Santa Justa
-Rua Agusuto’da yürürken sağ tarafta ilk sokakta göreceğiniz bu asansör 1902 yılında Fransız asıllı Porto doğumlu Raul Mesnier de Ponsard tarafından Neogotik tarzda yapılmıştır.Deniz seviyesinde yer alan Baixa bölgesi ile tepede bulunan Bairro Alto bölgesini birbirine bağlamak için yapılan asansörün en üst bölümünde sizi harika bir manzara bekliyor.Neredeyse şehrin büyük kısmını buradan seyredebiliyorsunuz. VİVA viagem kartınızı asansörde de kullanabilirsiniz.Sadece asansörden indikten sonra merdivenlerden seyir terasına çıkmak için 1.5 euro vermeniz gerekiyor. Eğer kartınız yoksa ,asansör içindeki görevliye teras bileti dahil 5 euro ödeme yapıyorsunuz.
-Asansör ile yukarı çıktığınızda, 1755 depreminde büyük bölümü yıkılmış ama kilisesi hala ayakta olan Carmo Convent ( Carmo Rahibe Manastırı) ‘nı gezebilirsiniz.
- Praça Do Comercio(Ticaret Meydanı)
-Arco da Rua Agusto’nun altından geçtikten sonra Tejo Nehri manzarasıyla sizi karşılayan, şehrin en geniş ve en önemli meydanı Praça Do Comercio. Bu meydan için Lizbon’un bir diğer simgesel yapısı diyebiliriz. Meydanda Kral I.Jose‘nin kocaman bir heykeli bulunuyor.
-Sarı rengin baskın olduğu meydanda 25 Nisan Köprüsü manzarısına karşı Tejo Nehri kıyısında oturabilir ya da nehir boyunca yürüyüş yapabilirsiniz. Tejo Nehri üzerinde 25 Nisan Köprü manzarası Boğaziçi Köprüsü’ne çok benziyor siz de gördüğünüzde benzeteceksiniz.
-Metronun mavi hattında bulunan Terreiro do Paço durağında indiğinizde direkt olarak meydana çıkıyorsunuz. Baixa-Chiado durağında inip kısa bir yürüyüşten sonra da ulaşabilirsiniz. Meydan toplu taşımalar için ana duraklardan bir tanesidir.
- Ponte 25 de April
-Tejo nehri üzerine kurulmuş asma köprü, 70 metre yüksekliğinde, üzerinde 6 şeritli yol 2 şeritli de tren yolu barındırıyor. İlk olarak 1966 yılında Salazar Köprüsü olarak hizmete açılmış fakat 25 Nisan 1974 yılındaki askeri darbeye ithafen adı 25 Nisan olarak değiştirilmiş. Köprü, San Francisco’daki Golden Gate Köprü’sünü yapan mühendisler tarafından yapılmış.
- Bairro Alto/Chiado Bölgesi
-Chiado bölgesi dar, yokuşlu, parke taşlı sokakları, restoranları, ünlü markaların mağazaları ile keşfedilmeyi bekleyen hareketli semtlerden bir tanesi. Bir çok ünlü markanın bulunduğu Rua Garret, alış veriş yapmayacakta olsanız hareketli görüntüsüyle gezilmeye değer bir cadde. Baxia-Chiado metro durağında inerek ya da Santa Justa Asansörü’ yle buraya ulaşabilirsiniz.
-Chiado’nun üst kısmında kalan, Lizbon’un önemli eğlence merkezlerinin başında gelen Bairro Alto bölgesi özellikle cuma ve cumartesi geceleri çok hareketli oluyor. Dar sokaklarında çeşit çeşit deniz ürünleri restoranları, barlar ve fado mekanları bulmanız mümkün. Gündüzleri çoğu mekan kapalı oluyor. Bairro Alto şehrin yüksekte olan noktalarından bir tanesi olduğu için buraya metro ile ulaşma imkanınız yok. Chiado’dan yürüyüş, taksi ya da Restaurodores Meydanı‘ ndan Elevador da Gloria ile ulaşabilirsiniz.
- Alfama Bölgesi
-Alfama, 12.yüzyıldan’dan beri ayakta ve Lizbon’un en eski yerleşim yerlerinden bir tanesi. Dar ve dik yokuşlu sokakları, sokaklarda asılı çamaşırları, ufak barları, kafeleri ve fado mekanları ile görmeniz gereken çok güzel bir yer. Ama yokuşlar gerçekten insanı zorlayacak kadar dik. Fotoğraf çekmeyi seviyorsanız bu bölgede çok güzel kareler yakalayabilirsiniz hemde durup dinlenmiş olursunuz 🙂
Alfama’ya doğru inerken hep gördüğünüz o tepedeki kale, Castelo de São Jorge‘a uğrayabilirsiniz. M.Ö. 6.yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Bizim vaktimiz olmadığı için içini gezemedik ama güzel bir manzarası olduğunu tahmin ediyoruz. Bu kalenin altında kalan bölge Alfama oluyor.
- En Tepeden Lizbon
-Lizbon’da şehri yukarıdan seyredebileceğiniz bir çok nokta var.28 numaralı tramvay ile dar sokakları yavaş yavaş tırmanarak Graça durağına kadar küçük bir şehir turu attıktan sonra durakta iniyoruz. Karşıya geçip Rua do Sol a Graça‘ dan girdikten sonra 2-3 dakika yürüme mesafesinde muhteşem bir manzara sizi bekliyor. Miradouro Da Senhora Do Monte, işte burada Lizbon ayaklarınızın altında.”Miradouro” portekizce seyir terası anlamına geliyor. Kesinlikle manzarayı görünce iyiki geldim diyeceğiniz bir yer burası .Sıcak ve soğuk içecekler,alkollü kokteyler alabileceğiniz seyyar bir kafe de mevcut. İçeceğinizi alın ve manzaranın keyfini çıkarın.
-Buradan geri dönerken biraz aşağıda kalan Miradoru Da Graça‘ya uğramayı unutmayın. Zaten tabelalar sizi götürüyor. Burada da çok güzel bir manzara var.Yer bulabilirseniz kafesinde oturup birşey içerken manzarayı izleyebilirsiniz.İlginizi çekerse 1271 yılında barok tarzda yapılmış Graça Church‘e girin.
-Buraya yakın iki tane daha seyir terası önerebiliriz. Miradouro Das Portas Do Sol ve biraz aşağıda Miradouro De Santa Luzia. Diğer iki teras kadar geniş bir açı sunmuyorlar ama yine güzel manzaraları var.
-Tramvay yolundan devam ettiğinizde karşınıza Santa Maria Kilisesi bir diğer adıyla Sé Katedrali çıkıyor. Lizbon’da bulunan en eski kilise. 1147 yılında inşasına başlanmış ama depremlerden dolayı bir çok kez zarar gördüğü için tekrar tekrar yapılmıştır.Birçok mimari akımın etkisini görebileceğiniz kilisenin içini ücretsiz olarak gezebilirsiniz..
- Eduardo VII Park
-Lizbon’da ki en ünlü ve en büyük park. Sadece manzarası için bile buraya gelebilirsiniz. Metronun mavi hattında Parque durağında inip 2-3 dakikak yüreyerek parkın en üst noktasına ulaşıyorsunuz. Parkın en üst noktasında muazzam bir manzara sizi bekliyor. Aşağıda gördüğünüz meydan Marques De Pombal Meydanı.
-Marques De Pombal, Lizbon için çok önemli bir kişi. 1755 yılındaki büyük depremden sonra neredeyse tamamen yıkılan Lizbon’un baştan yaratılmasında çok önemli bir rol oynamış devlet adamı. Bu meydan ünlü Avenida Da Liberdade‘ nin da başlangıç noktası.
-90 metre genişliği, 1100 metre uzunluğuyla Avrupa’daki en önemli bulvarlardan bir tanesi olan Avenida Da Libardade’de, ünlü markaların mağazalarını, lüks restoranları, sokak kafelerini bulabilirsiniz. Meydandan bulvara yürüyerek 10 dakika da Rossio Meydanı’na ulaşabiliyorsunuz. Bulvarın en başından bakınca çok uzun bir yolmuş gibi geliyor ama dükkanlara bakarken yolun nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Biz Rossio Meydanı’na doğru yürürken tezgahlarda çok değişik ürünlerin olduğu bir antika pazarına denk geldik.
- Oceanario de Lisboa
-Expo’98 döneminde yapılan içinde 450 den fazla türde 16.000’den fazla canlıya ev sahipliği yapan Lizbon’da ki ünlü akvaryum ve su altı müzesi. İstanbul Akvaryum’a göre biraz küçük ama zamanınız kalırsa değerlendirmek için ya da özel ilginiz varsa kaçırmayın deriz. Akvaryum hobisi ile ilgilenenlerin bileceği ünlü aquascaper Takashi Amano’nun “Forests Underwater by Takashi Amano” isimli çalışması burada sergilenmektedir. U şeklindeki 40 metrelik akvaryumda 40 türden 10.000 den fazla tatlı su balığı ve 46 tür canlı akvaryum bitkisi bulunuyor.Bu akvaryumun dekorasyonunda 12 ton kum, 25 ton volkanik kaya kullanılmış.
-Oceanario’da ki en ilgi çekici canlılar su samurları ve penguenler. Penguenlerin her birinin kolunda değişik renklerde bileklikler bulunuyor.O renklere göre de isimlerini yazdığı tablo karşılarında ki duvarda yer alıyor.
-Ziyaret edecekler için biletlerinizi online olarak alırsanız kapıda sıra beklememiş olursunuz. Biz hayvanlara ve özellikle akvaryum tasarımına özel ilgimiz olduğu için haftalar öncesinden biletimizi almıştık. Hafta içi sabah 11:00’de gitmiş olmamıza rağmen çok uzun bir kuyruk vardı. Bileti online aldığımız için sıra beklemeden içeriye girdik. Online almanız size %10’luk da bir indirim sağlıyor.Bir kişi için giriş bileti online olarak 15,30 euro.
-Akvaryuma gitmek için metronun kırmızı hattında Oriente durağında iniyorsunuz, metrodan çıktıktan sonra karşınız Vasgo de Gama alışveriş merkezi çıkıyor.Alışveriş merkezinin sağ tarafındaki caddeden deniz tarafına döndüğünüzde sağ tarafta göreceksiniz.
Belem Bölgesi
-Burası Lizbon’un en çok turist çeken yerlerinden bir tanesi. Şehir merkezine çok yakın olması ve görülecek önemli yapıları barındırması en önemli sebebi.
-Belem Bölgesine, Praça de Figueira‘dan kalkan 15 numaralı tramvay ile 10-15 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Tramvaya Praça do Comercio ve Cais do Sodré tren istasyonu önünden de binebilirsiniz. Bir diğer alternatif ise Cais do Sodré tren istasyonundan kalkan Cascais yönüne giden trene binerek Belem durağında inmek.
- Torre De Belém
-Belem Kulesi, Lizbon’da en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor. 16.yy’ın başlarında ünlü kaşif Vasga De Gama anısına Gotik tarzda yapılan kule, 30 metre yüksekliğinde. Tejo nehrinin girişine savunma amaçlı yapılmış daha sonra hapishane olarak da kullanılmış. Söylentilere göre kule aslında nehrin ortasına inşa edilmiş ancak 1755 yılındaki depremde nehir yatağı kaydığı için kule nehirin kenarında kalmış. Kulenin içini gezmek için 5 euro ödemeniz gerekiyor ve unutmayın bilet satışı saat 15:00’de bitiyor. Eğer yüksek sezonda gitmişseniz biraz sıra bekleyebilirsiniz.
- Kaşifler Anıtı
-Belém Kulesi’nden Lizbon’a doğru baktığınızda görebileceğiniz , yelkeni andıran şekliye Belem’de görmeniz gereken bir diğer önemli eser. Belem Kulesi’nden 5 dakikalık bir yürüyüş ile ulaşabilirsiniz. Anıt 15. ve 16. yüzyılda yapılan keşifler anısına 1960 yılında yapılmış. Anıtın üzerinde Prens Henry, Vasco de Gama, Pedro Alvares Cabral, Ferdinand Magellan, Diogo Cao, Bartolomeu Dias, Afonso de Albuquerque gibi önemli denizci ve kaşiflerin bulunduğu 30 adet heykel bulunuyor.
-52 metre yükseliği olan anıtın teras kısmına kişi başı 4 euro’ya asansör ile çıkabiliyorsunuz. Terastan görünen 25 Nisan köprüsü ve Jeronimos Manastırı manzarası gerçekten etkileyici. Terastan anıtın ön tarafına baktığınızda, yerdeyken pek belli olmayan dünya haritasını net bir şekilde görebilirsiniz.
- Jeronimos Manastırı
-1501 yılında yapımına başlanmış olan manastır 70 yıl sonra tamamlanabilmiş.Yapımı sırasında her yıl 70 kg altın harcanmış. Belém bölgesindeki en önemli dini yapıların başında geliyor.1983 yılında Belém Kulesi ile birlikte Unesco Dünya Mirası listesine girmiş.Lizbon’un en çok ziyaret alan yerlerinden bir tanesi olan manastırın girişi kişi başı 10 euro.
Lizbon’da Ne Yenir Ne İçilir
-Lizbon Avrupa’da uygun fiyatlara lezzetli yemekler yiyebileceğiniz şehirlerin başında geliyor. Hele birde deniz ürünleri sevenlerdenseniz buradan mutlu ayrılacağınız kesin. Gerçekten hem ülkemizde hem de Avrupa’da başka bir şehirde bu fiyatlara bu yemekleri yemeniz mümkün değil. Sardalye ızgara ,morina balığı ( bu balıktan oluşan yaklaşık 300 adet yemek çeşitleri mevcut ), balık köftesi,vişne likörü,Ginjinha,nata tatlısı meşhur lezzetlerden bazıları. Biz seyahatimiz boyunca çoğunu denemeye çalıştık. Her gün deniz ürünü yemekten tatil bitiminde protein patlaması yaşadık:) Nerede,neler yedik,size neler tavsiye ederiz şimdi anlatma zamanı 🙂
- Cervejaria Ramiro
-Lizbon’a geldiniz,şu lezzetli deniz ürünlerinin tadına bir bakalım diyorsunuz. İlk adresiniz burası olsun,özellikle çeşit ve lezzet konusunda pişman olmayacağınıza eminiz. Ancak belirtelim,burada sadece kabuklu deniz ürünleri var. Menülerinde balık bulunmuyor. Fiyatları Türkiye ile kıyaslarsak çok çok uygun. Şık bir yer beklemeyin, salaş bir mekan. Karides, ıstakoz, yengeç, kerevit ve daha önce görmediğimiz bir kaç deniz canlısı daha vardı menülerinde. Istakozları akvaryumdan canlı olarak seçip pişirtebiliyorsunuz. Bu arada mekanda türkçe menüde bulunuyor.
Yemeklerinizi beklerken masaya gelen tereyağlı ekmeğin tadı mükemmel. Biz karides tava ve pavuryayı tercih ettik.
Karideste yoğun bir sarımsak tadı vardı ama tadı gerçekten çok lezzetliydi. Pavuryayı yemek biraz zahmetli olsa da tadı çok lezzetliydi. Siparişler verildikten sonra masaya plastik çekiçler geliyor.İlk başta etrafa sıçratma korkusuyla çok sert vurmamaya çalıştık ama bir yerden sonra iplerkopuyor ve kendinizi hunharca pavuryayı kırmaya çalışırken buluyorsunuz 🙂
-Ramiro’ya metro ile yeşil hattaki Martim Moniz istasyonunda inip, R.Palma caddesinde 5 dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz. Ne tarafa doğru gideceğinizi karıştırırsanız, meydan arkanızda kalacak ve tam tersi istikamete doğru ilerleyeceksiniz. Zaten mekana gelmeden kapıdaki kuyruk sizi karşılıyor. Akşam 19:00’da açılıyor ve rezervasyon almıyorlar,bilginiz olsun.
–Av. Almirante Reis, nº1 – H 1150-007 Lisboa
- Simal Vermelho Restaurante
-Lizbon’da önerebileceğimiz bir diğer restaurant Simal Vermelho. Bairro Alto’da dar bir ara sokakta bulunan mekan ufak ama gayet şık bir yer. Fiyatlar yine uygun. Ramiro’dan farklı olarak Simal Vermelho’nun menüsünde bir kaç çeşit balık da bulunuyor. Bizim tercihimiz tavada kum midyesi ve karides, sardalya ızgara ve karides soslu somon oldu. Karides ve kum midyesi zeytinyağında yapılmış ve tabiki bol sarımsaklıydı, tadı mükemmeldi diyebiliriz. Izgara sardalyanın tek beğenmediğim yanı balığın içini temizlemeden pişirip servis etmeleri oldu. Sadece buraya özgü birşey değil Lizbon’da tüm restoranlarda balıklar temizlenmeden pişiriliyor. Onun dışında sardalya lezzetliydi. Karides soslu somonu da beğendik.
-Restoran, Baixa-Chiado metro durağında inip, Chiado çıkışından çıktıktan sonra Rua das Gaveas‘ dan girince sokağın sonuna doğru sol tarafta kalıyor.
–R. das Gáveas 89, 1200 Lisboa
- Casa Portuguesa do Pastel de Bacalhau
–Pastel de Bacalhau, yani morina balığından yapılan keçi peynirli balık köftesi. Lizbon’da tatmadan dönmemeniz gerek lezzetlerden bir tanesi. Rua Agusto üzerinde bulduğumuz bu mekan bu köfteyi yiyebileceğiniz en lezzetli yerlerden bir tanesi. Daha önce balık köftesi yemediğimiz için tadını tahmin edemiyorduk ama tadı beklemediğimiz kadar lezzetli. Yanında beyaz şarap ile menü olarak servis ediyorlar.
–Rua Augusta, 106 e 108, Lisboa 1100-053
- Cafe a Brasileira
-Lizbon’un en meşhur kafesi diyebiliriz onun için. Metrodan Baixa-Chiado durağından çıkar çıkmaz karşınıza çıkıyor. Her daim kalabalık ve hareketli olan mekan 1905 yılından beri hizmet veriyor. Portekizli ünlü şair Fernando Pessoa bu kafenin müdavimleri arasındaymış ve buna ithafen mekanda şairin bronz bir heykeli bulunuyor. Kafenin bulunduğu nokta sokak sanatçıları ile daha da eğlenceli oluyor. Kahvenizi yudumlarken hem dinlenip hemde müziğe doymuş oluyorsunuz.
- Park Bar
-Bairro Alto’da bulunan bu mekanda 25 nisan köprüsüne karşı kokteylinizi yudumlayarak günü yorgunluğunu atabilirsiniz. Lizbon’da ki gençlerin tercih ettiği bir mekan yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Mekanı bulamk biraz zor olabilir.Biz Bica Füniküleri‘ inden inince sol tarafa doğru yürüdük, katlı otopark göreceksiniz. Otoparkın içine girin ve asansöre binip en üst kata çıkın.Mekanın tabelası yok o yüzden biraz bulması karışık.
–Calçada do Combro, 58 Bairro Alto Lisboa
- Manteigaria
-Lizbon’un meşhur tatlısı Nata‘yı yiyebileceğiniz en iyi yerlerden birisi işte burası. Chiado meydanının Rua Do Loreto‘ya bağlandığıı noktada bulunan bu mekanda her daim sıcak nata bulmanız mümkün.Yeni tepsiler fırından çıktığında dükkandaki çanı çalarak bunu sokağa duyuruyorlar. Ufak bir yer fazla oturulacak masa yok ama oturmanıza da gerek yok zaten. Ayak üstü bir kaç tane Nata yedikten sonra yolunuza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
–Rua do Loreto, 2 | Largo de Camões, 1200-242 Lisboa
- A Ginjinha
-Portekiz’in meşhur vişne likörü Ginjinha. Lizbon’da içeceğiniz en güzel mekan da Rosio Meydanı’nda bulunan A Ginjinha. Portekiz brendisinin içine Ginjinha vişnesi ve şeker koyularak yapılan bu içki biraz sert ama buralarda sevilerek tüketiliyor.
A Ginjinha ise ilk kurulduğu gün gibi eski, 3 kişinin zor sığdığı ama özellikle hava karardıktan sonra önü hep kalabalık olan bir mekan. Oturabileceğiniz bir masa yok. Zaten oturmanıza gerekte yok. Ayak üstü bir iki tane shot atıp yolunuza devam edebilirsiniz.
–1100 026, Praça Dom Pedro IV 71, Lisboa
- Loja Das Conservas
-Lizbon’un bir diğer meşhur yiyeceği de konserve sardalya. Marketlerde,dükkanlarda sıkça göreceksiniz. Rua Do Arsenal‘de bulunan Loja Das Conservas, şehirdeki en lezzetli konserveci mi bilinmez ama en renklisi olduğu kesin. İçerde çeşit çeşit konserve sardalya var. Hediyelik olarak da alabilmeniz için çok güzel paketlemeler yapmışlar.
–Rua do Arsenal 130, 1200-182 Lisboa
-Şu zamana kadar gezdiğimiz şehirler arasında içimizde en çok “burada yaşanır!” hissini uyandıran yer kesinlikle Lizbon oldu. Nüfus az, insanları güzel, istediğiniz zaman deniz kenarına ulaşabiliyorsunuz, hafiften İstanbul’u da andırıyor daha ne olsun:) Genel olarak biz Lizbon’u çok sevdik ve kesinlikle bir daha gelmek istiyoruz. Lizbon’a gelmişken Cascais‘i ve Sintra‘yı görmenizi tavsiye ediyoruz. Tabi önce her ikisi hakkındaki notlarımızı okumayı unutmayın 🙂